SENI ARIYORUM
Bu şehrin bütün sokaklarına sinmiş yalnızlığım
Sensizliğin köşe başındayım
Avuçlarımda kırık dökük pişmanlıklar
Avuntusuz çıkmazlara doğru yürüyorum
Bütün umutsuzluğuma inat
Yine seni arıyorum...
Dudaklarımda bildiğin o ıslık
Sokak lambalarına sığınıyorum
Hafiften bir yağmur ağlıyor benimle
Bir deli rüzğar saçlarımda
Yalnızlıktan üşüyorum
Bulamayacağımı bile bile
Yine seni arıyorum...
Anlatacak nelerim var bir bilsen
Içimde ihtilaller kopmuş
Kendimi sürgüne verdim
Mutluluğum çoktan iflas etmiş
İtiraza hakkım yok biliyorum
Beni savunmak sana düştü
Seni arıyorum...
Yarım kalmış şiirlerim gibisin
Yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda
Öylesine eksiğim sensiz
Öylesine sahipsiz.
İşte bütün umutlara havlu attım gidiyorum
İçinde geç kalmışlığın çaresizliği
Çocuklar gibi ağlıyorum
Ve gel gör ki her damla gözyaşımda
Yine seni arıyorum...
Ahmet Selçuk İlkan
Acaba
Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.
Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama herşeyin çok dıştan farkedildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.
Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey
Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola
Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki
Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda
Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi
Boşvermiş de sanki oyunun kurallarına
Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına
Azıcık vakit kalmış
Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar
Gövdenin yazgıya başkaldırması mı
Ruhi Beyin
Başkaldırması mı yoksa
Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi
Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.
Hayat Ben Sana Ne Diyeyim
ne çocukluğumu yaşadım ne gençliğimi
ben bilirim o yıllar neler çektiğimi
misketlerim yoktu belki oynayacağım
yoktu bir amacım sarılacağım
gençliğim boş İstanbul sokaklarında geçti benim
boş bakışlarda aradığım mutluluğun resmiydi belkide
attığım her adım belaya tutsak
mutluğun resmini öfkeli bakışlarda silmiştim belkide
ben hayatı anlamaya çalışdıkça
binbir tuzaklar koydu yollarıma
uzaklaşıyordum belki ondan da
ama yiğitler bitmez boş İstanbul sokaklarında
artık göz yaşıma sığdırdımışım hayatı
her damlada atıyorum içimden
mutluluğun resmiyle beraber
anlamıştım artık hayatım hayata tutsak
ne insanlar tanımıştım köhne bar köşelerinde
artık kaybolmuştum boş içki şişelerinde
eriyordum siliyordun ey hayat beni de
tüm acıları yaşıyordum bu yorgun bedenimde
hayatımı hayatın içinde değiştirme vakti geldi
akan göz yaşlarımı silme vakti
boş İstanbul sokaklarını doldurma vakti gelmişti
ben beni bulmuştum artık
kim derdi hayatlar yalnız yaşanır
herkes kendi hayatını yaşar
oysa ki uzaklarda benim hayatımı ben gibi yaşayan biri varmış meğer
adını bilmediğim yüzünü görmediğim sadece duygularda sevdiğim
bu bizim şiirimiz olsun seninle yazdık farzet
hiç görüşemesekte hayaller içinde yaşasakta beraber
bu bizim şiirimiz olsun yıllar sonrada dilimizden düşmeyen
ben seninle boş İstanbul sokaklarındaki mutluluğun resmini çizdim